Ana içeriğe atla

Değer Vermeyi Unutmak


Değer Vermeyi Unutmak


Konumuz "Eskiden eşler birbirine nasıl değer verirdi?"

Hayır yani anlamıyor insan, bir erkek eşine değer vermez, verirse "kılıbıktır" diye bir anlayış neden var? Eskiden eşler birbirlerine çok değer verirlerdi, hatta o kadar sever ve değer verirlerdi ki ya onu incitirsem diye dokunamazlardı. Kaç yaşında olursa olsunlar eşeğe, ata erkek ilk önce eşini bindirirdi, ona  kıyamazdı. Kadın ise çok çalışmış olan eşinin karnı doysun, direnci yerine gelsin diye evde çok az yiyecek olmasına rağmen evde tabiri caizse yoktan var ederek onu mutlu etmeye çalışırdı. Erkeğin canı çay içmek istediğinde eşine çaktırmadan bakıp onu süzerdi, söyleyecek olup söyleyemezdi kıyamazdı eşine. Ayağa kalkıp çaktırmadan mutfağa gider ocağa çaydanlıkla su koyup altını yakar gelirdi, çayı da demler eşine seslenirdi "Hanım çay içecek misin? Çay demledim de." derdi. Kadın ise eşine şaşıp, hayran hayran bakıp, içten içe ona karşı mutluluk duyar ama yine eşine kıyamadığından gözleri hafif bulutlanır gibi olur, mütebessüm bir ifadeyle çayını içerdi eşiyle karşılıklı. Balkon yıkanacaksa erkek alırdı eline hortum ile süpürgeyi yıkardı, eşi tüm gün yorulduğundan ve uykusuzluk çektiğinden ona kıyamaz gece bebekleri ağladığında kalkıp bakardı, iş karın doyurma bölümüne gelene kadar bebeği oyalar eşi bebeklerinin karnını doyurunca, "Sen yat hadi ben sallarım onu." der ve kendisi uyuturdu. Hem bebeklerinin güzelliğine gülümseyerek bakardı, hem de yüzüne bakmaya kıyamayacak kadar sevdiği eşine. Ona her şey için minnettardı; evlerine baktığı için, karnını doyurup kıyafetlerini temizlediği için, evi temiz tutup gelen misafirleri en iyi şekilde ağırladığı için, ona bir dünya yani bir çocuk verdiği için. Ama en önemlisi ona kalbini açıp, tüm sevgisini ona sunup, ona sonsuz değer verdiği için. Kendini şanslı hissediyordu. Çünkü: kendisini bu kadar çok seven ve hafif tartışsalar bile, kızgın gözlerinin altında yatan o kendisine olan aşkı her zaman görebilmişti.


Günümüze gelelim...
Şimdi ise eşler birbiri ile ev işleri için zıtlaşıyorlar. Feministlik adı altında, kadını her şeyden üstün görüp erkeğe karşı düşman etme ve hiçbir işe elini sürdürmemeye, her işi erkeğe atma algısını yarattılar ve kadınları böyle böyle agrasifleştirdiler. Yukarıdaki örneği görüyorsunuz, eşler her işi kendisi yapmak istiyor kıyamadıklarından birbirlerine. İnsan birini çok sevdikten sonra onun için her şeyi yapmaya çalışır. Mesela eşine özenerek yemek yapmak sevgi gösterme yollarından biridir. Ya da eve gelince temiz görsün evi diye dip bucak temizlemek de öyle. Bunlar evet bir kadının işi olmayabilir ama aynı şekilde erkeğinde değil. Yani bu işleri kadın da erkekte yapabilirler. Erkekte akşam yemeğini eşi evde yoksa kendisi yapabilir ve emin olun mutfağı ne kadar kirlettiği kadının umurunda olmaz, onun için eşi çok sevimlidir gözünde ve yemeği zehir de olsa eşine aşık aşık bakıp yer. Tamam eğer ki çok kötüyse dışarıdan söyleyebilirler :D. 

Fakat bunlar bilinçli ve sevgi dolu bir çiftin yapabileceği şeyler ki çok azaldılar. Şimdi ise erkek eşine gideceği ve geleceği zamanı haber verse "KILIBIK!", bir yere gitmek için izin alsa "KORKAK!", eşine durduk yere hediye alsa "KESİN BİR HATA YAPTI!", ev işlerine yardımda bulunsa "HANIMCI" damgalarını yiyor. Hiçbir erkek bu damgaları haketmiyor. Bunların hepsini insan sevdiğinden, değer verdiğinden yapar. Fakat insanlar gerçek sevgiyi unutup kalplerini katılaştırdığı için bu davranışlar onlara aşırı tuhaf geliyor. Bir erkekte bu damgaları yemekten korktuğundan dolayı gaddar, duygusuz, odun bir erkek olmayı ve eşine eziyet etmeyi, her işi ona yıkmayı tercih ediyor.

Umarım bir gün insanlar diğer sığ ve geri kafa düşünceli boş konuşan varlıkları dinlemeyi ve umursamayı bırakıp, gerçek sevgilerini yaşayabilirler. Kendilerini değiştirmeden içlerinden geldiği gibi. 

Bense gerçek sevgiyi seni seviyorum diyemediği için her gün eşinin camının önüne çiçek bırakan bir adamda gördüm.

...


Saygılarımla.
Mavi Ankayı bekleyen kişi.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Güzellik Nedir ?

Güzellik nedir? Öznel ve nesnel yanları hangisidir?Evrensel güzellik var  mıdır? Varsa ölçütleri nelerdir?                  “Güzelliği görme yeteneğini kaybetmeyen asla yaşlanmaz.”  Franz Kafka Günlük yaşamımızda evde, işte, okulda, parkta gezerken, doğada birçok yerde şu "güzel dediğimiz" şeylerle karşılaşıyoruz.Peki güzellik nedir?Güzel olan nedir?Kimdir? İlk başta belki de basit ve biraz da çocukca geldi size bu soru. Ancak tanımlara bile değinmeden, öznel mi / nesnel mi karga şasına gelmeden önce bunu düşünmek biraz erken diyelim ve hemen geçelim şu tanımalara: Güzellik, bir canlının, somut bir nesnenin veya soyut bir kavramın algısal bir haz duyumsatan; hoşnutluk veren hususiyetidir. Hayranlık uyandıran, beğenilen niteliktir. Güzellik bir şeyin önyargısız yaklaşılma, beğeniye uygun olma sebebidir. Gözle görülen nesneler (güzel bir yüz, güzel bir bina gibi), kulakla işitilen bir müzik, dil ile tadılan bir y...

Evrenin hafızası - Akaşa kayıtları

Bilim ilerledikçe milyon hatta milyar ışık yılı uzağımızdaki yıldızları, galaksileri tespit ediyor, gözlemliyoruz, fakat bir türlü uzayın sınırlarına varamıyoruz. “Rölativite teorisi” uyarınca, yıldızların ve galaksilerin şu an daki hallerini değil, uzaklıkları ile doğru orantılı olarak geçmiş zamandaki durumlarını görmekteyiz. Yani, baktığımızda gördüğümüz, Güneş’in sekiz dakika önceki dünyadan yüz ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızın yüz yıl önceki, bize en yakın galaksi olan Andoremeda'nın, iki buçuk milyon yıl önceki halini görmekteyiz. Uzayda ne kadar uzağa gidersek, zamanda da o kadar “geçmişe” gidiyoruz. Bizden 700 ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızdaki gözlemci gelişmiş teleskopu ile dünyaya baksa Osmanlı devletinin kuruluşunu, Bizans İmparatorluğunu, 60 ışık yılı uzaklıktaki ikinci dünya savaşını, 200 ışık yılı uzaklıktaki Fransız İhtilalini, 500 ışık yılı uzaklıktan bakan ise İstanbul’un Fethini, Fatih Sultan Mehmet’in atının üzerinde surlardan şehre girişini ...

Karşılıksız Yapılan Iyilikler...

Şu hayatta hâlâ iyi insaların olduğunu bilmek beni mutlu ediyor. Hiçbir karşılık beklemeden yardım eden insanları, karşılıksız yapılan iyilikleri bilmek bana kendimi insan hissettiriyor. Zaten iyilik dediğin karşılıksız yapılmaz mı ? Sen onu bir amaçla yaparsan karşılığında birşey beklersen o iyilik olmaz ki, o çıkarcılık olur. Bir abime bu dünya niye dönüyor diye sorduğum zaman bana çok garip bir yanıt verdi hiç beklemiyordum aslında, bana dediki bu dünya iyi insanların hatrına dönüyor. Gerçektende öyle bu dünya iyi insanların hatrına dönüyor...  Hiç fark ettiniz mi bizi giderek robot, robotlarıda giderek insan yapmaya çalışıyorlar. Benim elimde olan telefon şuan bu yazıyı yazmama yarıyor peki benim yerime bir robot bu yazıyı yazsaydı nasil olurdu ?  Yazının içinde duygular olurmuydu ? Benim hislerim olurmuydu ? Benim deneyimlerim olurmuydu o belki olurdu ama duygularımı ve hislerimi hiç bir zaman yansıtamazdı. Belki insanlar gibi iyilik yaparlardı ama içlerinden ...